Yuva

Uyku felci, mavi fincanlar ve deniz

Rüyalarımda deniz var. Yakın zamanda İstanbul vapurlarına bindim, hava sıcaktı ve deniz tuttu, denizin tutmasını istedim, midemdeki kelebekleri kusmak istedim (böyle şeyler yazmamalısınız). Ankara çöl. İstanbul'da yaşanmalı, gökyüzünde bulut yokken ve gün çok sıkıcıyken, vapura binilmeli ve deniz sizi kucağında sıkıca tutmalı.

Sahaflarda fransızca kitaplar bulunacaktır, anlamadan okunmalı. (Marcel Proust, Un amour de Swann)

Rüyamda ayaklarım yerden kesiliyordu, gerçeklik ve rüya arasındaki duvara çarpa çarpa çıkmaya çalışıyordum rüyanın içerisinden. Bilinçaltı ve bilinçdışı. Uyku felci, bu.

Panik içerisinde rüyadan uyanmaya çalışmak, bunu yaparken gerçek dünyanın kapılarını ruhumla delmeye çalışmak. Bir şey var diyordum, gerçekten bir şeyler var benim bilmediğim.

Kucağımda bir sorumluluk var, onu şefkatle taşıyorum, başını omzuma yaslıyorum. Bir kedi, bir insan. Sadece korunmak için burada.


Eğitim sosyolojisi sınavına girdim, alınmaktan çekiniyorum, alınmamaktan çekiniyorum. Her türlü sıkıntı.

Size bir rol verildi diyorum, şimdi bunu güzel oynamalısınız. Sızlanmayın, meşgul olun ve gözlerinize bakmayandan nefret edin ya da gözlerinize bakanların bakışlarına size yöneltilmiş bir nefreti yerleştirin. Bundan sonra iyi olun ve başınıza gelenlere dik başlılıkla katlanın. Yeni hareketler yaratın (mouvement).

İlk hareketi verin ve uçurduğunuz kuşun dönüşte size getireceklerini bekleyelim.